Pazartesi, Temmuz 07, 2008
Turbo mu Yoksa Mablen mi Yarâb?

(Daha önce Facebook denen şeytan icadının bir yerlerinde kaleme aldığım bu yazıyı bir daha okudum da fena değilmiş gibi geldi sanki. Burda da bulunsun. Belki lazım olur.)

"Aşk meşk neymiş? Neşemize bakalım. Anı yaşayalım, hazzı yakalayalım, eğlenelim coşalım..." hatta "Bak şimdi yatıyoruz diye sakın öyle 'erkek arkadaş' triplerine girme. Hiç çekemem valla..." diyen bir kadın ne zaman evlilik planları yapmaya başlar? O "seni seviyorum" nasıl öcü gibi, umacı gibi haince süzülür muhabbetin orta yerine? Ve daha önemlisi bunu önlemek için ne yapmak gerekir?

Bu hayati soruların cevabını bulan psikolog, ne ulu bir psikologdur. Ne yüce, ne mukaddes, ne kutlu bir bilim adamıdır o? Elleri öpülesi değildir de nedir, sorarım a dostlar...

Evliliğe karşı olan bir insan mıyım? Yo... Karşı taraftaki X şahsını "evlenilmez" mi buluyorum? Çoğunlukla hayır. Ama bir ilişkinin başında, üstelik karşı tarafın isteğiyle belli mesafeler koyuyorsun. Bu mesafeleri koyarken 30 kere "Bak tamam mı?... Şişşşt dur bi dakka dediklerimi anladın dimi?" diye teyit alan insan, aynı mesafeleri sana haber verme zahmetine katlanmadan kaldırmaya çalışıyor. Olur mu? Böyle ilişkiden doğacak çocuk vatana millete hayır getirir mi hiç? Bilakis, iblisin, uğursuzun önde gideni olur. Ne anaya babaya, ne vatana millete beş kuruş faydası olmaz o çocuğun...

Ne denir şimdi o "seni seviyorum"a? Cevap vermesen olmaz. "Ben seni sevmiyorum" desen dünyanın en öküz, en duygusuz, en hırt insanı ilan edilirsin. Ama sevmiyorum birader. Hiç aklımdan bile geçmedi ki "sevmek" fikri...

Ama yok... Sinsi bir akrep gibi uygun anı beklemiş, en ateşli öpüşmenin arasına sıkıştırmıştır "seni seviyorum"u bir kere... O saatten sonra ne yapsan faydasızdır. "Yahu 'sakın beni sevme, bana aşık olma' diyen sen değil miydin?" diyemezsin artık. Esasında ("in fact" derdik buna Nevada çöllerinde) hiçbir şey diyemezsin...

"Ben de seni" diyip kurtulacağını sanabilirsin belki. İlk kez karşılaştığımda bana da çok makul bir seçenek gibi görünmüştü. Ama bu bir "son" değil, aksine ketenperenin başlangıcıdır. Ne olup bittiğini anlamadan "Ne kadar seviyorsun?", "Ben daha çok seviyorum bi kerem" gibi şımarık laflar peydah olur. Apışıp kalırsın. Hatta ve hatta kollarını açıp çocuk gibi "Ben seni işte bu kadar seviyorum" falan demeye başlar ki o zamana kadar ayakta kalmış son domino taşının devrildiği an işte o andır. Ayakkabılarını bile almadan kaçmak, koşmak, koşmak istersin. Ama nereye koşuyorsun? Bir hikmet-i muteal, "Seni beeaayle seviyorum" derken açılan kollar ışıktan hızlı kapanmış, ahtapot gibi sarmıştır boynunu. Megatron olsan fayda etmez. Çözemezsin bu ayıboğan kafakolunu.

"Kadın bir şey söylüyorsa tam aksini kastediyordur" gibi laflar pek afili, pek janjanlı. Sohbet esnasında, -karşı tarafın zeka seviyesine bağlı olarak- size prim kazandırabilir. Bazı çevrelerde bu lafları ettiğinizde, o çevrenin aczinden dolayı "görmüş geçirmiş" bir imaj edinebilirsiniz. Ama uygulamada hiçbir halta yaramaz bu laflar.

Kaldı ki, ben erkek olduğum için olaya bu pencereden bakıyorum. Aynı eşekliği yapan hemcinsim yok mudur? Muhakkak vardır. Hatta erkeğinki daha pis olur. "Seviyom ulan. Kimseye yar etmem" noktasına gelebilir. Ayrıca yukarda bahsi geçen cümleleri hem söyleyip hem de gerçekten kasteden doğru düzgün insanlar da var. Nereden anlayacaksın hangisinin hangisi olduğunu?

"Nükleer serpinti", "aids", "küresel ısınma", "Ferhat Göçer"... Bunların hepsi hikayedir. İnsanoğlunu (ve kızını) çaresiz bırakan en büyük sorun, bahsettiğim bu sorundur. Çaresiz kaldığımız anlarda hep yaptığımız gibi ilahi güçlere sığınalım kardeşlerim!

Zeus'undan İsa'sına; Manitu'sundan Kortar'ına kadar aradığım istikamette ulaşılabilir durumda olan kaç tane ilah varsa hepsine birden sesleniyorum. Çözün şu meseleyi kanka. Kurtarın bizi bu zulümden. Bir de "kulağı salya içinde bırakacak şekilde yalama" hadisesine el atarsanız ayrıca takdirimi kazanırsınız. Onu da belirteyim.
 
posted by barone at 11:31 ÖS | Permalink | 0 comments